Kadına Yönelik Şiddet ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Büşra Açar-Emine Cebeci-Meryem Can

Yazının pdf haline buradan ulaşabilirsiniz. https://s7.dosya.tc/server18/6rvyrh/Kadina_Yo__776_nelik_S__807_iddet.pdf.html

GİRİŞ
Şiddet ve Sağlık Konulu Dünya Raporu’nda şiddet, eylemin gerçekleştirildiği kişiler açısından 3 geniş kategori altında sınıflandırılmıştır. Buna göre; kişinin kendisine yönelik şiddet, kişiler arası şiddet ve kolektif şiddet olmak üzere 3 tip şiddet vardır. En yaygın olan şiddet biçimlerinden olan ancak özel ilişkiler çerçevesinde gerçekleştiğinden çoğunlukla kapalı kapılar ardında kalan aile içi şiddet kişiler arası şiddet sınıflandırmasına girmektedir. Bu bağlamda ‘aile içi şiddet’ ‘eşler ve aile bireyleri arasında çoğunlukla ev içerisinde yaşanan şiddet’ olarak tanımlanabilir.1 Aile içi şiddet günümüzde çoğunlukla erkek tarafından kadına uygulanan şiddet şeklinde görülmektedir. Aile içi şiddet genel olarak “aile içinde bir bireyin hayatının, bedeninin, psikolojik bütünlüğünün ya da özgürlüğünün güç ya da zor kullanılarak tehlikeye uğratılması” şeklinde tanımlanabilir Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Şiddetin Engellenmesi Bildirisi’nde (1992), genel anlamda kadına yönelik şiddeti “ister özel, ister toplumsal yaşamda olsun tehdit, cebren ya da keyfi olarak özgürlükten alıkoymak da dahil olmak üzere kadına fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar ve acı veren ya da verebilecek, cinsiyete dayalı her türlü şiddet hareketi” olarak tanımlanmaktadır.2
Kadınların aile içinde yaşadığı şiddetin çeşitleri özetle şu başlıklar altında toplanabilir:

  1. Yetersiz fiziksel ve duygusal ilgi demek olan ihmal,
  2. Anlayış, sevgi ve sempati görememe demek olan duygusal-psikolojik şiddet,
  3. Tehdit, aşağılama, küçümseme, sindirme, bezdirme vb.den oluşan sözel şiddet,
  4. İtip kakma, tokatlama, yaralama, dövme, yakma vb.den meydana gelen fiziksel şiddet,
  5. Fiziksel şiddetin bir üst boyutu olan ensest, tecavüz ve fahişeliğe zorlanma gibi çeşitleri bulunan cinsel şiddet.3
    Dünyada yapılan yapılan 48 anket araştırma sonucu kadınların %10’u ile %69’u hayatlarının bir bölümünde eşleri tarafından fiziksel saldırıya maruz kaldığını göstermektedir (Dünya Sağlık Örgütü, 2002). Bunun yanı sıra eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalan kadınların bu
     2020-2021 Ankara Üniversitesi İnsan Hakları Hukuk Kliniği Öğrencileri.
    1 Arın, M. C. , (1996), Kadına yönelik şiddet, Cogito, 6, 305- 312.
    2 Stewart, D. E. ve Robinson, G. E. (1998), A Review ff Domestic Violence and Women’s Mental Health, Archives ff Women’s Mental Health, 1, 83-89.
    3 Yıldırım, A. (1998), Sıradan şiddet: Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin toplumsal kaynakları. İstanbul: Boyut Kitapları.
    2
    mağduriyeti çoğunlukla bir seferden fazla yaşadıkları ve genelde birden çok şiddet biçimlerine maruz kaldıkları görülmektedir
    T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun aile içi şiddetle ilgili olarak yaptığı bir çalışmada her 100 ailenin 34’ünde kadına yönelik fiziksel şiddet ve %53’ünde de sözel şiddetin var olduğu ortaya konmuştur (2). Türkiye genelinde 56 ilden 1800 evli kadınla yapılmış KYŞ çalışmasında; eşinden en az bir kez fiziksel şiddet gören kadınların oranı %35 saptanmıştır.4
    Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve aile içinde şiddet konusunda en kapsamlı araştırma KSGM tarafından gerçekleştirilen 2008 tarihli Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’dır. Söz konusu Araştırma, ülke çapında temsil niteliğine ve en geniş örnekleme sahip ilk araştırma olup kadınların yaşadığı aile içi şiddetin yaygınlığı, şiddet biçimleri, neden ve sonuçları ile risk faktörlerinin anlaşılması konusunda gereksinim duyulan veriyi de sunmaktadır (KSGM, 2009). Bu kapsamda Araştırma sonucunda elde edilen çarpıcı veriler şu şekilde sıralanabilir:
  • Her 10 kadından 4’ü, yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.
  • Evlenmiş kadınların eşleri veya birlikte yaşadıkları kişilerden gördükleri şiddet oranı % 39 iken; yakın ilişkide bulunmadıkları kişilerden gördükleri şiddet oranı % 18’dir.
  • Evli kadınların %15’i cinsel şiddet içeren davranışlardan en az birine maruz kalmıştır.
  • Kadınların %42’si birçok durumda fiziksel ve cinsel şiddete aynı zamanda maruz kalmaktadır.
  • Hayatının herhangi bir döneminde, duygusal şiddetin biçimlerinden birine maruz kaldığını belirten evlenmiş kadınların oranı %44’tür.
  • Çalışmak istemediğini ya da böyle bir durumun olmadığını belirtenlerle birlikte, yaklaşık 10 kadından 4’ünün ekonomik şiddete maruz kaldığı görülmektedir.
  • Fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan evlenmiş her 4 kadından biri yaşadığı şiddet sonucunda yaralanmıştır.
  • Şiddet yaşayan kadınların sağlık sorunları yaşama, intihar etmeyi düşünme ya da deneme olasılıkları en az iki kat artmaktadır.
  • En az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınlardan eğitimi olmayanların oranı %55,7; lise ve üzeri düzeyde eğitim alanların oranı ise % 27’dir.
    -Bazı durumlarda erkekler eşlerini dövebilir.” ifadesine katılan kadınların oranı % 14,2’dir.
  • Sadece eğitim düzeyi düşük olan kadınlar şiddete maruz kalmamaktadır. Eğitim düzeyi daha yüksek olan kadınlar arasında bile her 10 kadından 3’ü eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmıştır.
    4 A, Arat Y, Kadına Yönelik Şiddet, 2007, http://www.kadinmagazin.com/yasam/Turkiyede-Kadina-Yonelik-siddetRaporu/1035/
    3
  • Kadınlar sağlık kuruluşlarından, polisten veya başka destek hizmetlerinden nadiren yardım istemektedirler.
  • Eşi veya birlikte olduğu kişi(ler)den fiziksel veya cinsel şiddet yaşamış kadınların % 49’u yaşadığı şiddeti kimseye anlatamamaktadır.
  • Eşi veya birlikte olduğu kişi(ler)den fiziksel veya cinsel şiddet yaşamış kadınların % 92’si hiçbir resmi kurum ya da sivil toplum kuruluşuna başvurmamaktadır.5
    Uluslararası hukukta kadına yönelik şiddetle ilgili düzenlemeler de kadına yönelik şiddetin ayrımcılıkla olan bağını ortaya koyacak şekilde hazırlanmıştır. Uluslararası hukukta, “kadına yönelik ayrımcılık” denilince akla CEDAW gelmektedir. Buna rağmen CEDAW’da, kadınların mevcut tüm alanlarda ve her türde maruz kaldıkları ayrımcılık biçimleri düzenlenirken ve bu ayrımcılıkların ortadan kalkması için devletlere pozitif önlemler dâhil her türlü önlemi alma yükümlülüğü yüklenirken, CEDAW metninde kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik düzenlemelere yer verilmemiştir. Bu durumun kadına yönelik ayrımcılıkla yürütülecek etkili bir mücadelenin kadına yönelik şiddetle mücadelenin temelini oluşturacağı anlayışından kaynaklandığı düşünülebilir. Yine de bu eksiklik, CEDAW Komitesi’nin 12 ve 19 numaralı tavsiye kararıyla giderilmiş ve kadına yönelik şiddetin CEDAW’ın alanına dâhil olması sağlanmıştır.6
    Kadına yönelik şiddetle mücadele amacıyla hazırlanmış uluslararası bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası sözleşme İstanbul Sözleşmesi’dir. İstanbul Sözleşmesi’nin öne çıkan diğer bir özelliği ise kadına yönelik şiddeti hem bir insan hakkı ihlali hem de kadınlara yönelik ayrımcılığın bir türü olarak tanımlamasıdır. İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddet şu şekilde tanımlanmıştır: “Kadınlara yönelik şiddet’ bir insan hakkı ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir türü olarak anlaşılır ve ister kamusal ister özel alanda meydana gelen ve kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik zarar ya da acı veren ya da verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemleri ile bu eylemlerle tehdit etme, zorlama ya da özgürlüğünden keyfi olarak mahrum bırakma da dahil her türlü toplumsal cinsiyete dayalı şiddet eylemidir.”
    5 BOZKURT ŞENER, E. (2011), Kadına Yönelik Aile İçi Şiddeti Önlemede 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun ve Değerlendirilmesi, sf. 20-21
    6 Kuyucu N, “Kadınların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde adalete erişim sorunu: mahkeme kararlarında cinsiyet ayrımcılığı olarak kadına yönelik şiddet,” Fe Dergi 7, no. 1 (2015), 61-77.
    4
    Kadına Yönelik Şiddet ve 14. Madde:
    AİHM Kararları AK üyesi devletlerde kadına yönelik şiddetin yaygınlığı göz önünde bulundurulduğunda AİHM’nin önüne çok az sayıda kadına yönelik şiddet davasının geldiğini söylemek mümkündür. İstanbul Sözleşmesi’nin açıklayıcı raporuna göre, Avrupa ülkeleri arasında yetişkin kadınların 1/5’i ila ¼’ü hayatları boyunca en az bir kere fiziksel şiddete; 1/10’undan fazlası ise cinsel şiddete maruz bırakılıyor.
    Avrupa Birliği bünyesinde yürütülen ve sonuçları 2014 yılında açıklanan bir araştırmaya göre, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yaşayan 15 yaşından büyük her üç kadından biri fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz bırakılmıştır (FRA, 2014: 27). AK’nin 2002 tarihli verilerine göre ise, Avrupa’da her dört kadından birisi hayatı boyunca en az bir kere ev içi şiddete maruz bırakılmaktadır. Yine Avrupa’da belli bir yıl içinde şiddete maruz kalanların sayısı ise %6 ila %10 arasındadır (Committee of Ministers, 2002). Bu rakamlar kadına yönelik şiddetin Avrupa’da uzun zamandır azalmadan varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.
    Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Önlenmesine Yönelik Sunulan Hizmetler:
  1. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM)
  2. Psikolojik, Hukuki ve Mesleki Destek Hizmet
  3. Ekonomik Destek
  4. Destek Hattı
  5. Kadın Konuk Evleri
  6. Geçici Koruma Tedbiri
  7. Mağdurun İşyeri Adresinin Değiştirilmesi
  8. Mağdurun İkametgâh Adresinin Değiştirilmesi
  9. Mağdurun Kimlik Bilgilerinin Değiştirilmesi
  10. . Etkin Hukuki Yollar
    Etkin soruşturma yükümlülüğünün kapsamı ve sınırları esas olarak AİHM’nin içtihatları43 ile belirlenmiştir. Etkin bir soruşturmanın varlığından söz edebilmek için:
    • Resmi bir soruşturmanın yapılması,
    • Soruşturmanın suça karışanlardan bağımsız bir organ tarafından yürütülmesi,
    • Soruşturmanın kamuoyu tarafından izlenmesine yeterli derecede imkân sağlanması,
    • Soruşturmanın ihlali gerçekleştirenleri belirleyebilecek nitelikte olması, (soruşturmanın maddi deliller ve sorumluluğu tespit edebilecek nitelikte olması)
    5
    • Soruşmanın ivedilikle ve özenle gerçekleştirilmesi şartlarının bir arada sağlanması gereklidir7
    Taraf devletler AİHM tarafından içtihatlar ile belirlenen şartları göz önünde bulundurarak kadına yönelik aile içi şiddet vakıalarının ciddi ve ayrıntılı olarak soruşturulduğu ve faile caydırıcı cezaların verildiği bir sistem kurmalıdır. Bu kapsamda 6284 sayılı kanunun 4, 5, 6, 8, 9, 10, 12, 13, 20. maddelerinde ise şiddet konusunda adli mercilere başvuru ve etkin bir ceza soruşturması yürütülmesi hakkında düzenlemelere yer verilmiştir.
    Ülkemizde aile içi şiddet vakıaları 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bir suç tipine vücut vermişse TCK kapsamında soruşturulmaktadır47. Ayrıca mağdur kadının şiddet uygulayan kişiye karşı 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’u uyarınca boşanma davası açması, maddi manevi tazminat ve nafaka talep etmesi mümkündür.8
    Örnek kararlar:
    Opuz v. Türkiye9
    Davanın kısa özeti:
    Başvuran, Nahide Opuz, Diyarbakır’da yaşayan bir Türk vatandaşıdır ve annesinin imam nikahlı eşinin oğlu ile evlidir. Başvurucu ve annesi ile başvuranın eşi ve babası arasında yedi yıl içinde birçok hayati tehlike yaratacak boyutta şiddet olayı gerçekleşmiş ve bu olaylar polise ve yargı makamlarına yansımıştır. Başvuran ve annesi, yıllar boyunca başvuranın eşi tarafından çeşitli saldırı ve hakaretlere uğramışlardır. Ancak şikayetçi olduklarında, başvuranın eşi tarafından şikayetlerini geri almaları konusunda ölümle tehdit edildiklerini açıklamalarına rağmen, şikayetlerini geri aldıkları gerekçesiyle başvuranın eşinin aleyhinde kovuşturma başlatılmamıştır. Sonrasında başvuranın eşi, başvuranı yedi kez bıçaklamış ve bunun sonucunda taksitle ödeyebileceği yaklaşık 385 Avro ’ya denk gelen bir para cezası almıştır. İki kadın da tehditler almaya devam etmiş, hayati tehlike altında olduklarına dair birçok şikayette bulunmuş olsalar da başvuranın eşi sorgulanmış ve serbest bırakılmıştır. Başvurucu şiddetli geçimsizlik nedeniyle şiddete maruz bırakıldığını gösteren sağlık raporlarıyla birlikte açtığı boşanma davasından da eşinden gördüğü baskı nedeniyle vazgeçmiştir. Bütün bu olaylar sırasında Başvurucu ve annesinin koruma talepleri yanıtsız kalmıştır. Başvurucunun yeniden
    7 Bilge Burak, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları Bağlamında Etkin Soruşturma Yükümlülüğü”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 5, S. 2, 2014, s. 373.
    8 Baydur Emel/Ertem Burcu, “Kadına Yönelik Evlilik İçi Şiddetin Hukuki Boyutları Ceza Kanunu, Medeni Kanun ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kapsamında Bir İnceleme”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 65, 2006, s. 104-115.
    .
    9 Opuz/Türkiye, Başvuru No. 33401/02, 09.06.2009.
    6
    boşanma davası açması üzerine Başvurucunun annesi tehditlerin yoğunlaştığını ve yaşamının yakın tehlikede olduğunu belirten bir dilekçe daha yazmıştır. Son olarak, 11 Mart 2002’de başvurucunun annesi ev eşyalarını İzmir’e taşımak üzere kamyonetle yoldayken bir taksi kamyoneti durdurmuş ve içinden çıkan saldırgan H.O. başvurucunun annesini öldürmüştür. Başvuranın eşi, söz konusu şeyin onuru olduğunu iddia ederek kayınvalidesini vurarak öldürmüştür. Başvuranın eşi, cinayetten yargılanmış ve müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Ancak başvuran eşinin kendisini tehdit etmeye devam ettiğini iddia etmesine rağmen, temyiz incelemesi sonuçlanana kadar serbest bırakılmıştır.
    Mahkemenin Kararı:
    Mahkeme, başvuranın eşinin kayınvalidesini öldürmesine ilişkin olarak Sözleşme’nin 2. maddesinin (yaşam hakkı) ve Devlet’in başvuranı koruyamadığı konusuna ilişkin olarak da Sözleşme’nin 3. maddesinin (insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı) ihlal edildiği yönünde karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, 14. maddesinin (ayırımcılık yasağı) ihlal edildiğine hükmetmiştir. AİHM’nin kararında, bu tür suçların şikâyete bağlı olmasının AİHS’ye aykırılık teşkil ettiği, kadının kocasından şiddet görmesinin aile içi mesele olarak değerlendirildiği, kolluk kuvvetlerinin mağdur kadınlara telkinde bulunarak olayları kapattığı ve pasif durumda kaldığı, bu yönüyle AİHS’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiği, ev içi şiddetin işkence yasağı kapsamına girdiği belirtilmiştir. Nihayetinde, şiddetin faili özel kişi olsa da yeterli korumayı sağlayamayan devletin sorumluluğuna karar vermiştir.10
    Kararın Değerlendirilmesi:
    2009 tarihli Opuz kararı AİHM’nin kadına yönelik şiddetle ilgili oldukça önemli bir kararıdır. AİHM, ilk kez bu davada ev içi şiddetin yaygınlığını ve genellikle de gizli kaldığını ortaya koymuştur.11Ayrıca AİHM, ilk kez bu davada kadınların ev içinde maruz kaldıkları fiziksel şiddeti bir 3. madde sorunu olarak değerlendirmiştir.12 Ev içi şiddetin bir eşitlik ve ayrımcılık yasağı meselesi olarak ele alınmış olması sebebiyle Opuz kararı oldukça önem arz eder. Bu davada, 14. madde değerlendirilmesi yapılırken daha önceki kadına yönelik şiddet davlarında rastlanmayacak bir şekilde ayrımcılık yasağına ilişkin uluslararası antlaşmalardan ve uluslararası mercilerin görüşlerinden yararlanılmıştır. Davada, kadına yönelik şiddetin kadına yönelik ayrımcılık türlerinden biri olduğu açıkça söylenmiştir. Kadına yönelik şiddete karşı etkili koruma sağlanmamasının cinsiyete dayalı olarak eşit hukuki koruma sağlanmaması
    10 Opuz v. Türkiye Kararı, par. 160 vd.
    11 Opuz/Türkiye, par.132.
    12 Opuz/Türkiye, par. 160.
    7
    anlamına geldiği ortaya konulmuştur. Eremia, Mudric ve T.M. ve C.M. kararları, Opuz içtihadını bir adım ileri götürmüş olmaları bakımından önem taşımaktadır.
    AİHM, 2. maddenin ihlal edilip edilmediğini değerlendirirken, başvurucunun annesinin yaşamına ilişkin gerçek ve yakın bir tehdidin varlığının kamu görevlilerince bilinip bilinmediğini veya bunu bilmelerinin beklenebilir olup olmadığını yani özen yükümlülüğü ile hareket edilmediğini araştırmıştır. Bunu yaparken de ev içi şiddetin gizli kalabildiğini ve her zaman açığa çıkmadığını dikkate almıştır. AİHM öncelikle ulusal makamların ölüm sonucu doğuran şiddeti öngörüp öngöremeyeceğini değerlendirmiştir. Ağırlığı giderek artan tehdit ve şiddetler göz önünde bulundurulduğunda, bu saldırının öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte yetkililerin durumu da incelenmiştir. Başvurucu ve annesinin şikayetlerini geri almaları sebebiyle yürütülemeyen ceza soruşturmaları da göz önünde bulundurulmuştur ve buna bağlı olarak söz konusu hayati tehlikenin ağırlığına dayanılarak mağdurlar şikayetini geri alsa da kamu yararı gereği soruşturmanın sürdürülmesinin gereklilik haline gelebileceği vurgulanmıştır. AİHM, bununla da yetinmeyerek soruşturmaya devam edilmesi kararı verilirken; saldırının ciddiyeti, mağdurun yaralarının psikolojik ya da fiziksel olması, davalının silah kullanması, saldırının ardından tehditlerin devam etmesi, saldırının planlanmış olması, saldırının evde yaşayan çocuklar üzerindeki (psikolojik dahil) etkisi, davalının tekrar saldırma ihtimali, mağdurun ya da olaya dahil olan veya olabilecek diğer kişilerin sağlığı ve yaşamı üzerinde devam eden tehditlerin olması, mağdurun davalıyla mevcut ilişki durumu, mağdurun talebine aykırı olarak soruşturmaya devam edilmesinin bu ilişkiye etkisi, ilişkinin geçmişi ve özellikle geçmişte başka şiddetin yaşanıp yaşanmadığı ve davalının geçmişi ve başka şiddet hikayesinin olup olmadığı gibi bazı faktörlerin dikkate alınması gerektiğini söylemiştir.13 AİHM’nin kararında yer verdiği ölçütler, devletin bu tür vakıalara müdahale alanının sınırlarını göstermektedir. Bununla birlikte, yetkililer tarafından sorunun bir “aile sorunu” olarak değerlendirildiği tespit edilmiştir. Bu doğrultuda yürürlükte olan ceza normlarının, özellikle de kamu davası açılması için aranan 10 günden fazla hastalık ya da iş görmezlik raporu aranmasının 2. maddenin getirdiği pozitif yükümlülükle uyuşmadığı belirlenmiştir.
  11. maddenin ihlali değerlendirilirken ise başvurucunun 3. Madde kapsamında kötü muamele gördüğünü tespit eden AİHM, yetkililerin gerekli önlemleri alıp almadığını incelemiş ve sonuç olarak yetkililerin başvurucunun ve annesinin şikayetleri üzerine tepkisiz kalmadıklarını ancak gerekli ve yeterli önlemi de alamadıklarını tespit etmiştir. Zira, saldırganın bu etkisizlikten
    13Nisan Kuyucu, Opuz Kararının Uygulanması – İzleme Raporu, İhop Aihm Kararlarının Uygulanması İzleme Raporları, 2015, s. 7 .
    8
    yararlanarak şiddet ve tehditlerini arttırarak devam ettirdiği saptanmıştır. Saldırganın saldırılarına cevaben verilen yargı kararları “etkililikten yoksun, belli bir düzeyde hoşgörü içeren ve saldırganın üzerinde gözlemlenebilir hiçbir önleyici ya da caydırıcı etki yaratmayan” kararlar olarak nitelendirilmiştir.14
  12. madde açısından incelenmesine baktığımızda ise, Başvurucu aile içi şiddet uygulayan erkeklerin yargısal ve idari makamların hoşgörüsünden yararlanarak cezasızlıkla ödüllendirildiğini belirterek; yalnızca kadın olduğu için AİHS tarafından korunan haklarının ihlal edildiğinden dolayı ayrımcılığa uğradığını iddia etmiştir. AİHM ayrımcılık iddiasını ele alırken öncelikle ilgili uluslararası hukuk belgelerinde kadına yönelik şiddetin kadına yönelik ayrımcılık biçimlerinden birisi olarak kabul edildiğini ifade etmiştir. AİHM daha sonra Başvurucunun sunduğu raporlardan ve istatistiklerden, ayrıca CEDAW Komitesi’nin Türkiye ile ilgili konuya ilişkin yaptığı tespitlerden yola çıkarak toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin çoğunlukla kadınları etkilediğini ve Türkiye’deki ayrımcı adli pasifliğin aile içi şiddeti destekleyici bir ortam yarattığını söylemiştir. Son olarak Mahkeme, Türkiye’deki ceza hukuku sisteminin Başvurucunun ve annesinin karşı karşıya kaldığı hukuka aykırı davranışları önleyebilecek etkili bir mekanizma sağlayamadığını ve mevcut ayrımcı adli pasifliğe maruz kalan Başvurucu ve annesinin yaşadıklarının, kadına yönelik ayrımcılığın bir türü olan toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olduğunu tespit ederek 14. maddenin ihlal edilmiş olduğuna karar vermiştir.15
    Juhnke/Türkiye Davası
    Juhnke/Türkiye davasında16, Alman vatandaşı olan başvurucu Kuzey Irak’ta Türk ordusu tarafından gerçekleştirilen sınır ötesi operasyon kapsamında yakalanmıştır. Yakalanmasının ardından sağlık muayenesine götürülen başvurucu, kendisine zorla jinekolojik muayene yapıldığını, muayeneyi yapan doktorun erkek olduğunu ve bu sırada odada bulunan jandarmaların giysilerini çıkararak vücudunun her yerine dokunduklarını iddia etmiştir. Karar metninde doktor aleyhine yapılan suç duyurusunun akıbetiyle ilgili bilgi bulunmamaktadır. Jandarmalar aleyhine yapılan suç duyurusu kapsamında ise Hakkâri İl İdare Kurulu 18.01.2000 tarihinde kovuşturma yapılmasına onay vermemiş olup dosya idare mahkemesine gönderilmiştir. İdare mahkemesi tarafından 4616 sayılı Kanun uyarınca dosya hakkında beş yıl
    14 Nisan Kuyucu, 2015, s. 8.
    15Opuz/Türkiye, par. 178-202.
    16 Juhnke/Türkiye, 52515/99, 13.05.2008.
    9
    süreyle incelemenin ertelenmesine karar verilmiştir. Juhnke AİHS’in muhtelif maddelerinin ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e başvurmuştur.
    Mahkeme başvurucunun jinekolojik muayene için hastaneye götürülmesi olayının tek başına “insanlık dışı” veya “onur kırıcı” olarak nitelendirilebilecek sertlikte olmadığını ifade ederek m. 3’ün ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.
    AİHS m. 8 bakımından yapılan değerlendirmede ise kişinin isteği hilafına veya aydınlatılmış onamı alınmaksızın yapılan tıbbi müdahalenin özel hayata müdahale niteliğinde olduğu, tutuklu haldeki başvurucunun ruhsal olarak zayıf durumda olması nedeniyle sağlıklı karar veremeyeceği ve iradesinin doktor tarafından sakatlanmış olabileceği kaydedilmiştir. Türk hükümeti jinekolojik muayenenin, yetkilileri asılsız cinsel saldırı iddialarından korumak için yapıldığını iddia etmiştir. Türk hukukunda tıbbi gereklilik ve yasaların belirlediği koşullar dışında bir kişinin fiziksel bütünlüğüne müdahale etmenin yasak olduğuna dikkat çeken Mahkeme, başvurucunun bu kapsamda bir iddiası ve talebi olmamasına rağmen, yetkilileri asılsız cinsel saldırı suçlamalarından koruma gerekçesinin meşru amaç niteliğinde olmadığını ve demokratik bir toplumda gerekli olmadığını belirtmiştir. Bu gerekçenin meşru amaç niteliğinde olduğu kabul edilecek olsa dahi, jinekolojik muayenenin amaç ile orantılı bir araç niteliğinde olmadığı ifade edilerek m. 8’in ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu gördüğü kötü muamelenin siyasi görüşü ve cinsiyetinden kaynaklandığını, dolayısıyla m. 14’ün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Mahkeme m.8 kapsamında yaptığı değerlendirme ile temel hukuki sorunu irdelediğini ifade ederek m. 14 uyarınca ayrıca hüküm verilmesinin gerekli olmadığını belirtmiştir.
    Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye Davası
    Salmanoğlu ve Polattaş/ Türkiye davasına17 konu olay tarihinde on altı yaşında olan Nazime Ceren Salmanoğlu ile on dokuz yaşında olan Fatma Deniz Polattaş terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla iki gün arayla İskenderun Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alınmıştır. İskenderun Devlet Hastanesi’nde muayene edilen Salmanoğlu ile İskenderun Kadın Doğum Hastanesi’nde muayene edilen Polattaş hakkında bakire olduklarını ve yakın zamanda cinsel ilişkiye girmediklerini de kayıt altına alan sağlık raporu düzenlenmiştir.
    17 Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye, 15828/03, 17.03.2009.
    10
    Gözaltındayken Salmanoğlu uzun süre aç, susuz ve uykusuz bırakılmış, gözleri bağlanmış, cinsel tacize maruz kalmış, dövülmüş, ölümle tehdit edilmiştir. Polattaş da hakarete uğramış, dövülmüş, gözleri bağlanmış, polis memurları tarafından makatına cop sokulmuştur. Söz konusu kötü muamelenin akabinde başvurucuları muayene eden görevli uzman doktor, Polattaş’ın kafa ve bel bölgesindeki hassasiyet dışında başvurucularda fiziksel şiddet emaresine rastlamadığını rapor etmiştir. Sağlık merkezinde başvurucuları muayene eden pratisyen hekim de aynı şekilde fiziksel şiddet emaresine rastlamadığını kaydetmiştir. Bu sırada, başvurucular jinekolojik muayene için tekrar İskenderun Devlet Hastanesi’ne gönderilmiş, ancak onay vermemeleri nedeniyle muayene yapılmamıştır.
    Polattaş gözaltındayken ruhsal ve fiziksel işkenceye maruz kaldığını iddia ederek İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurmuştur. Soruşturma kapsamında yapılan muayenede, ilgili doktor makat bölgesinde cinsel birleşmeye dair emare olmadığını belirtmiştir. Bu doktor raporu üzerine İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı vererek dosyayı Memurun Muhakêmatı Kanunu
    uyarınca yapılacak yargılama için İskenderun İl İdare Kurulu’na göndermiştir. İskenderun İl İdare Kurulu doktor raporlarına dayanarak İskenderun Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde görevli iki polis memurunun kovuşturulması için gerekli izni vermemiştir.
    Değerlendirme
    Juhnke Davasında, başvurucu gözaltındayken işkenceye ve kötü muameleye maruz bırakıldığı iddiasıyla 3. Maddeye aykırılık iddiasında bulunmuştur ancak mahkeme jinekolog muayenesi için doktora götürülmesi olayının tek ‘onur kırıcı’ ve ‘insanlık dışı olmadığı’ gerekçesiyle18 kabul etmemiştir. Ayrıca madde 8’in ihlal edildiğine karar vermiş olduğu için ayrıca 14.maddeyi ele alma gereği duymamıştır19.
    Sadece kadınların maruz kaldığı jinekolog muayenesinin onur kırıcı davranış olarak sayılmaması kabul edilemez bir durumdur ve özünde ayrımcılık barındırmaktadır. Hiçbir erkek gözaltına alırken anal muayeneden geçmemektedir. Hiçbir erkek gözaltı sırasında yetkilileri suçlamak amacıyla yetkililerin kendisine cinsel saldırıda bulunduğu iddiası ihtimaline karşı muayeneye tabi tutulmamıştır20. Temelde yatan sorun yetkililerin herhangi bir suçlama
    18 Juhnke/Türkiye, 52515/99, 13.05.2008.
    19 Juhnke/Türkiye, 52515/99, 13.05.2008.
    20 Kuyucu N, “Kadınların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde adalete erişim sorunu: mahkeme kararlarında cinsiyet ayrımcılığı olarak kadına yönelik şiddet,” Fe Dergi 7, no. 1 (2015), s.126
    11
    karşısında kalma ihtimallerinin düşünülmüş olmasına karşılık kadınların yetkililerin cinsel saldırılarına maruz kalabileceklerinin göz ardı edilmiş olmasıdır. Madde 8’in ihlalinin kabul edilmiş olması yapılan ayrımcılığa tek başına bir çözüm değildir, ayrıca madde 14’ünde ihlal edilmiş olduğu kabul edilmesi gerekirdi.
    Salmanoğlu ve Polattaş Davasında, başvurucular gözaltında cinsel sömürü ve tecavüz başta olmak üzere kötü muameleye maruz bırakıldıkları ve polislere açılan soruşturmaların etkili olmadığı gerekçesiyle 3. ve 6. maddenin ihlalin ileri sürmüşlerdir. AİHM iddiaları 3. madde altında değerlendirmiş ve 3. maddenin hem içerik yönünden hem de usuli gereklilikleri bakımından ihlal edildiğine karar vermiştir. 3. maddenin içerik yönünden ihlal edilip edilmediği değerlendirmesinde AİHM, Başvurucuların henüz cinsel saldırıya uğradıklarını iddia etmedikleri bir dönemde bekaret testine maruz bırakılmalarının kendisinin ayrımcı ve aşağılayıcı bir uygulama olduğunu söylemiştir.21
    Başvurucular ayrıca jinekolojik muayeneye maruz bırakılmalarının cinsiyet temelli ayrımcılık oluşturduğu iddiasıyla 14. maddenin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM 3. maddeye ilişkin değerlendirmesini ve 3. maddeden ihlal bulmuş olmasını gerekçe göstererek 14. maddeden ayrıca inceleme yapılmasına gerek olmadığına karar vermiştir.22
    Juhnke Davasında ihlal edilmediği savunulan 3.maddenin, Salmanoğlu ve Polattaş Davasında ihlalinin kabul edildiğini görüyoruz. Ancak bu davada da tıpkı Juhnke davasında olduğu gibi, zorla jinekolojik muayeneye götürmenin ayrımcılık oluşturduğuna dair ifadenin yer almaması 14.maddenin ihlaline yol açmıştır. AİHM’nin 3. Maddenin ihlal edilmiş kabul etmesinin tek nedeni, başvurucuların zorla bekaret testine tabi tutulmaları değildir, başvurucuların gözaltında oldukları sürede kötü muameleye maruz kaldıklarını aldıkları sağlık raporlarıyla kanıtlamış olmalarıdır. 3. Maddenin ihlalindeki tespit sadece kötü muameleye ilişkindir. Mahkemenin bekaret testine maruz bırakılmasının ayrımcılığı ayrıca tespit etmesi ve 14. Maddenin ihlaline karar vermesi gerekirdi.
    Gözaltında jinekolojik muayenenin onur kırıcı davranış olmasının yanında kadınların vücutları üzerindeki egemenliğe de saldırıdır. Gözaltında jinekolojik muayene sadece kadınların maruz kaldığı bir uygulama olmasına karşılık AİHM madde 14’ü değerlendirmeye dahi almamıştır.
    Muayene yapıldığı sırada kadının daha önce cinsel ilişki yaşamadığı tespit edilirse ancak o zaman yetkililerin tecavüzüne uğradığı iddiası dikkate alınmaya değer olacaktır. Kişi tecavüze uğradığını iddia ettiğinde bile bunun tespiti için gereken muayeneye rıza göstermezse bu
    21 Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye, 15828/03, 17.03.2009.
    22 Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye, 15828/03, 17.03.2009.
    12
    muayenenin yapılamayacağını AİHM kendisi söylemiştir.23 Buradan gözaltındaki kadının tecavüze uğrama ihtimalinin, yetkililerin herhangi bir suçlama karşısında kalması ihtimalinden daha az dikkate değer olduğunu anlıyoruz. Güvenlik güçleri hiçbir kadına asla tecavüz etmez, onur kırıcı davranışta bulunmaz anlayışı ön plandadır. Gözaltındaki kadının, güvenlik güçlerinin tecavüzüne uğradığını iddia etmesi ihtimalinin engellenmesine yönelik yapılan muayene başlı başına ayrımcılık teşkil etmektedir ve hak ihlallerine sebebiyet vermektedir.
    SONUÇ
    Kadına karşı ev içi şiddet gerek ülkemizde gerek diğer ülkelerde oldukça sık karşılaşılan ancak her zaman yargıya taşınmayan ve bu sebeple de kadınlarda büyük hak kayıplarına sebep olan, göz ardı edilmemesi gereken oldukça önemli bir sorundur. AİHM’nin bu konuda çok önemli içtihatları bulunmaktadır. Yukarıda incelemiş olduğumuz kararlara baktığımızda, AİHM’nin, ev içi şiddeti 3.8. ve 14. Maddeler kapsamında değerlendirdiğini görüyoruz. Özellikle md.14 kapsamında kadına karşı şiddetin, cinsiyet bazında ayrımcılığa dahil edildiğini görüyoruz. Biz AİHM’nin bu kararını oldukça yerinde buluyoruz; bu gibi kadına yönelik şiddetin göz ardı edilmediği, kadınların haklarını korumaya yönelik uygulamaların giderek artmasını umut ediyoruz.
    23 Juhnke/ Türkiye, par. 81.
    13
    KAYNAKÇA
    Arın, M. C. (1996). Kadına yönelik şiddet. Cogito,
    A, Arat Y. Kadına Yönelik Şiddet. [serial online]. 2007 http://www.kadinmagazin.com/yasam/Turkiyede-Kadina-Yonelik-siddetRaporu/1035/
    Bozkurt Şener, E. (2011) Kadına Yönelik Aile İçi Şiddeti Önleme 4320 s. Ailenin Korunmasına Dair Kanun ve Değerlendirmesi
    Bilge, Burak: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları Bağlamında Etkin Soruşturma Yükümlülüğü”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 5, S. 2, 2014,
    Baydur, Emel/Ertem, Burcu: “Kadına Yönelik Evlilik İçi Şiddetin Hukuki Boyutları Ceza Kanunu, Medeni Kanun ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kapsamında Bir İnceleme”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 65, 2006,
    HUDOC
    Kuyucu N. “Kadınların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde adalete erişim sorunu: mahkeme kararlarında cinsiyet ayrımcılığı olarak kadına yönelik şiddet,” Fe Dergi 7, no. 1 (2015)
    Kuyucu N. Opuz Kararının Uygulanması – İzleme Raporu, İHOP AİHM Kararlarının Uygulanması İzleme Raporları, 2015
    14
    Stewart, D. E. ve Robinson, G. E. (1998). A review of domestic violence and women’s mental health. Archives of Women’s Mental Health, 1,
    Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye, 15828/03, 17.03.2009.
    Yıldırım, A. (1998). Sıradan şiddet: Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin toplumsal kaynakları. İstanbul: Boyut Kitapları